Feyzullah Ertuğrul AKP ve Köy Enstitütleri Aralık 2003, S.1

12 Eylül 2003 günlü Radikal’de yayımlanan "Köy Enstitüleri Yolda" başlıklı bir haber üzerine yazıyorum. Radikal bu haberini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 Eylül’deki "Ulusa Sesleniş" konuşmasından aktarmış. Bu konuşmasında Başbakan Köy Enstitüleri’ne de değinerek şunları söylemiş:

"...yalnız Türk eğitim tarihi bakımından değil, dünya eğitim tarihi bakımından da çok orijinal bir girişim olan Köy Enstitüsü uygulamalarını bilimsel bir analize tabi tutmalarını ve bu deneyimden, bugün, özellikle bilişim ve genetik tarım teknolojilerini eksen alarak, ‘biz nasıl yararlanabiliriz’ diye araştırmalarını istedim."

Fişek Enstitüsü’nün Ankara’da yayımlanan Çalışma Ortamı dergisinde çıkan (Mart – Nisan 2003 sayısı) "Köy Enstitüleri Temelinde Bir Öneri" başlıklı yazımda 30 yılı aşkın bir süredir sürüp gelen rant ekonomisi koşullarında tarımsal üretimin yeni teknolojilerin büyük ölçüde uzağında kalmasından, tarım emekçilerinin pazardaki ürünlerinin niceliği, niteliği ve fiyatlarının sürekli düşmesinden yakınmış; köydeki yaşam koşullarının itmesi sonucunda kentlere akın eden, açlık sınırının altındaki yaşamlarıyla, varoşları, gecekondularıyla kentleri kuşatan milyonlarca ailenin işsiz, aşsız, sağlıksız, eğitimsiz çocuklarıyla birlikte kurtuluşu, onların kentsel yaşama dönüşme sürecine sokulmuş köy yaşamına dönüşleriyle ya da köylerimizin onlar için çekim alanı olmaya yüz tutmasıyla olanaklıdır demiştim. Bunun için de Köy Enstitüleri temelinde bir girişimde bulunulmasını önererek eklemiştim:

“Türkiye’nin, dünyanın değişen koşullarına uyarlanmış Köy Enstitüleri; adı ne olursa olsun, köysel yaşamın kentsel yaşama dönüştürülmesi sürecinin yaratılması ve tamamlanmasında, üstelik kentlerin de gerçek kent yaşamı alanlarına dönüşmesinde, gerekli başka atılımların yanı sıra yaşamsal bir rol oynayabilir.”’

Ve sürdürerek şöyle demiştim:

“Bu kurumların günümüz koşullarına uyarlanmış haliyle yeniden kurulması, kuşkusuz devletin temel görevlerindendir ve devlet gücüyle olanaklıdır. Köy Enstitüleri son yıllarda devlet düzeyinde bile özlemle anılabiliyor, kimi okullara Yücel ve Tonguç adları verilebiliyor olduğuna göre, devletin böyle bir öneriyi benimsemesi, bu yönde somut adımlar atması beklenebilir.”

Sayın Başbakan’ın Radikal’de "Köy Enstitüleri Yolda" başlığıyla aktarılan yukardaki sözlerine bakılırsa devletin Köy Enstitüleri’ne ilgisinin, gerçekten bu noktaya geldiği sanılabilir. Ancak Radikal’in yine bu haberinde açıklandığına göre Sayın Başbakan yargıdan, Cumhurbaşkanlığı’ndan dönen "yoksul öğrencilerin (devlet desteğiyle F.E.) özel okullarda okutulması projesini yeniden gündeme getireceklerini" de vurgulamış o konuşmasında.

Sayın Başbakan, üstelik bir avuç yoksul çocukla ilgili bu "proje" ısrarını eğer Köy Enstitüleri tasarımıyla ilişkilendirerek yinelediyse AKP’nin gündeme getirdiği "Köy Enstitüleri Projesi"nin; özel sektöre "ihale" edileceği, özel sektörün eğitim alanındaki antilaik kesimlerine peşkeş çekilebileceği düşünülebilir. Nasıl düşünülmesin ki 200 bin dolayındaki eğitim emekçisini simgeleyen ve "parasız, nitelikli, bilimsel, kamusal, anadilde, demokratik ve laik eğitim" istemlerini sürekli yineleyen E⁄İTİM – SEN’in bu sesine aldırış etmeksizin bildiğini okuyan AKP, okulları haraç mezat satmak, dinsel eğitimi sınırlayan sekiz yıllık eğitim uygulamasını baltalamak yetmiyormuş gibi ilköğretim ve ortaöğretim okul programlarının hazırlanmasını bile özel sektöre devretmeye yeltenebilmiş, statükoyu, alışılmışı aşmak adına, toplumun ve ülkenin bulunduğu yerden daha gerilere savrulmasına yol açabilecek daha nice karar ve uygulamaya eğitim alanında da yönelebilmiştir.

AKP Hükümeti, "ayinesi [aynası] iştir kişinin lafa bakılmaz" özdeyişine uygun düşen hükümetlerin herhalde en başındadır. "Mensup [ilişkili] olduğu mezhebi/görüşü, zorlayıcı bir neden karşısında gizleyen kişi ya da kuruluş" anlamında, bunun için "takiyeci" denilir AKP’ye ve Hükümeti’ne.

Siyasal yelpazenin sağından en soluna değin kabul gören kimi ataklarına kamuoyunda yeterince destek bulabilmesi için AKP’nin, ağır aksak yürüyen AB süreci de içinde olmak üzere her konuda, öncelikle bu izlenimi gidermesi, ayrıca birbiriyle çelişen tutum ve davranışlardan da kendini arındırması zorunludur. Özetle, sözüne güvenilir bir parti olması, ardı ardına tanık olunan çelişkilerden kurtulması, AKP’nin ivedilikle çözüm gerektiren en yaşamsal sorunudur kanımca.

AKP, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Köy Enstitüleri’yle ilgili yukardaki sözleriyle demokratik kamuoyunda gerçekten sevimli bir görünüm kazanmıştır. Kabul edebilmeliyiz ki Köy Enstitüleri bağlamında devlet katından yükselen böylesine güzel ve farklı bir seslenişe uzun süredir hiç rastlamamışızdır.

Başbakan Erdoğan’ın sözlerine bakılırsa demek ki AKP iktidarı "özellikle yeni bilişim ve genetik tarım teknolojilerini eksen alarak" Köy Enstitüleri gerçekliğinden yararlanmak; bunun için "Köy Enstitüleri uygulamalarını bilimsel bir analize tabi tutmak" istemekte, bu amaçla gerekli araştırmalara hazırlanmaktadır.

Öyleyse "laf"tan sonra AKP’nin artık "iş"te, "ayna"da sınanması süreci başlayacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Köy Enstitüleri laboratuvarından yararlanarak ne yapmak istediği sorusunun olası dört yanıtı vardır:

1. Köy kökenli yoksul çocukların eğitimini özel sektöre, özel sektörün eğitim alanındaki özellikle laiklik karşıtı kesimlerine emanet etmek,

2. Salt yürürlükteki eğitim sistemini ve kurumlarını iyileştirmek,

3. Kapatılan Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi yine bölgelere göre, onların bulundukları yerlerde, yurt çapında kurumlaşmaya gitmek,

4. İkinci ve üçüncü Maddelerde belirtilen girişimlerin ikisine birden yönelmek isteyebilecektir.

Açıktır ki bunlardan ancak 1. Madde dışındakiler demokratik kamuoyunun onayından geçebilir.

İkinci adımdaki soru ve yanıtı şudur:

Demokratik kamuoyunda kabul görebilecek işler hangi kadroyla, hangi kuruluşlardan gelen, kimlerden oluşan çalışma gruplarıyla yapılacaktır? Demokratik, laik kültür değerlerinden yana olan, Köy Enstitüleri’nin dayandığı eğitim felsefesini gerçek boyutlarıyla bilebilen ve benimseyen, eğitime insan hakları açısından bakabilen, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından izleyip benimseyen tüzel ve gerçek kişilerden oluşan çalışma gruplarıyla.

Tüzel kişiler kapsamındaki kurum ve kuruluşlar kuşkusuz ki en başta Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili öteki bakanlıklar olacaktır. Yanı sıra Köy Enstitüleri’yle doğrudan ilgili Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ile Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ve E⁄İTİM – SEN olacaktır. Ve bir de üniversitelerin eğitim bilimleri alanından uygun bilim insanları.

Eğer AKP iktidarı Köy Enstitüleri temelinde ayrı bir kurumlaşmaya da gidecekse bunların nasıl bir kurum olması gerektiğine ilişkin önerimi; Enstitülü, Enstitücü aydınlarımızın; kentsel, kırsal yaşam uzmanlarımızın ve ilgilenen herkesin tartışıp geliştirmesi dileğiyle burada yineliyorum:

l Kırsal alanda kentsel yaşam için gerekli "her türlü meslek erbabı" yetiştirecek, kırsal yaşamı ekonomik, toplumsal,  kültürel ve fiziksel yönleriyle bir bütün olarak dönüştürmeyi amaçlayacaktır bu kurum. Ona her halde "Köy Enstitüsü" denilmeyecek, Köy Enstitüleri’nden farklı özelliklerini de içeren uygun bir ad konulacaktır.

l Kurumdan yetişenler zorunlu olarak kırsal yerleşim birimlerinde çalışacaklardır.

l Kurum ilk aşamada   ilköğretim okulu düzeyinde olacak, ilk mezunlarıyla birlikte lise düzeyini de kapsayacaktır. Lisenin ilk mezunlarıyla birlikte ise üniversite düzeyi ile tamamlanacaktır. 

l Kuruma tercihen kurulduğu yörenin köylerinde ve bu köylerden göç ederek kentlerin varoşlarında yaşayan yoksul aile çocukları alınacaktır.

l Kurum içi etkinlikler, genel öğretim, tarım, mesleki ve teknik öğretim alanlarını kapsayacak, bütün bu alanlardaki iş süreçlerinde esas olarak bilişim(enformasyon) teknolojisine dayanılacaktır.

l Bu kurumla, sermayenin ve emeğin küreselleşmesi yönünde hızla değişen dünya koşullarında ulusal yurttaşlıktan evrensel yurttaşlığa doğru evrilen, kırsal yaşamı kentsel yaşama dönüştürme bilgisi ve becerileriyle donanmış insan tipi amaçlanacaktır.

l Tüm etkinlikler, Köy Enstitüleri’nin korunması gereken felsefi temeli ve ilkeleri gereğince yürütülecektir.

Eğer AKP iktidarı 1940’lardaki 21 köy Enstitüsü örneğinde olduğu gibi yurt çapında ve bu temelde bir kurumlaşmaya gitmezse ya da gitmek zorunda bırakılamaz ise, E⁄İTİM – SEN, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı (KEÇEV) ile Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YEKED), yine kamuoyunun desteğinde ve el ele; AKP iktidarını bu kez "pilot kurum" niteliğinde ama aynı temelde, tek bir kurum oluşturmaya zorlamalıdır. Bundan da bir sonuç alınamayacak olursa aynı kuruluşlar söz konusu pilot kurumun bir vakıf kurumu olarak gerçekleştirilmesi amacıyla gerekli koşulların oluşturulması yoluna gitmelidir. Kuşkusuz her şeyden önce güçlü bir kamuoyu desteğinin yaratılması, bunun için de gereklidir.

En başta halen sonuçlanmamış olan toplu görüşme süreci boyunca dinamizmini, demokratik, ilerici kimliğini bir kez daha kanıtlayan KESK ve ona bağlı kamu emekçileri sendikaları olmak üzere, siyasal ya da toplumsal tüm demokratik sivil toplum örgütlerinin böyle bir desteğe hazır olduklarına kuşku yoktur. Yeter ki anılan ve bu savaşımın başrol oyuncuları olması gereken kuruluşlarımız el ele, gönül gönüle olabilsinler...

 

 

Feyzullah Ertuğrul

 

Ölümünün 44. Yılında İsmail Hakkı Tonguç

 

Mayıs 2005, S.3

 

 

Önümüzdeki Haziran ayının 23’üne gelindiğinde Tonguç’un ölümünün üzerinden tam 44 yıl geçmiş olacak.Ölümünden bu yana geçen  yaklaşık yarım yüzyıllık sürede  özellikle eğitim alanında olup bitenler ona olan özlemimizi bir kat daha arttırıyor. Kaldı ki yaşamın öteki alanlarında olup bitenlere bakarak  da onu arıyor, her gün biraz daha özlüyoruz. Çünkü o, eğitimi ekonomik, ideolojik, siyasal yönleriyle bir bütün olan toplumsal yaşamın bir parçası olarak düşünür, eğitimle ilişkileri bakımından bütünün öteki parçaları üzerinde de kafa yorar, onların da dönüştürülmesinde rol oynadığına inandığı eğitimin, asıl bu inancı temelinde biçimlendirilmesine odaklanmış bir yaşamı simgelerdi.

Örneğin 1937’de biri Kızılçullu’da, öteki de Çifteler’de (Mahmudiye’de) başlayan Köy  Öğretmen Okulları denemesi dolayısıyla hazırlayıp "yetkili,sorumlu kimselere" ilettiği muhtırasında şöyle diyordu:

"Köylerin kültürel ve genel hayatlarında ileri bir seviye yaratabilmek yalnız klasik manadaki öğretmenle mümkün olmaz(....). Onun için köylere öğretmen yetiştirirken bir taraftan öğretmeni çok cihetli (yönlü) işler görebilecek şekilde forme etmeye (biçimlendirmeye) çalışmak, diğer cihettten de öğretmenle birlikte köye giderek diğer iş sahalarında çalışacak elemanı yetiştirmek tedbirlerini almak lazımdır (gereklidir). Ancak o zamandır ki köyü bütün külliyetiyle (bütünlüğüyle) içine alarak ileri kıymetli bir hayata kavuşturacak mesaiye (çalışmaya) başlanmış olur(....). Bugünkü köy durumu bizden ne gibi eleman istiyorsa onları yetiştirici tedbirler almalıyız"(2/306-307).

Tonguç köyü salt eğitim açısından ele aldığı 1938 basımlı Köyde Eğitim adlı kitabının ardından "köyü plansız,şuursuz ve mihaniki (düşünmeksizin) bir mesai (çaba) sarfederek (harcayarak) kalkındırmaya uğraşanlar(a)" karşılık 1939’da Canlandırılacak Köy adlı kitabını yayımlar. Kitabın önsözünde ".. köyü kalkındırmaya değil kendi unsurları ile (öğeleriyle)  içinden canlandırmaya çalışmak ve şuurlandırmak (bilinçlendirmek)" gerektiğini vurgular(1/I). Aynı yapıtın geliştirilmiş 3. basımında  sözlerini şöyle sürdürür: "Köylü insanı, öylesine canlandırmalı ve şuurlandırmalı (bilinçlendirmeli) ki onu, hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin (sömüremesin), köyün sakinlerine köle ve uşak muamelesi yapamasın.Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş (yurttaş) gibi her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi (sorunu),köyde eğitim problemleri de içine almak üzere bu demektir" (3/94).

1945’te  öğretmen okullarından ve Köy Enstitüleri’nden çıkanlara yönelik iletisinde de şöyle diyordu: "..Köy okulu çalışmaları derslik dediğimiz odanın dört duvarı arasında kalacak olursa köy hayatının bütünü üzerine istenilen etkileri yapamaz (....). Yeni köy okulları (....) kuru bir derslikten ibaret değildir. Onlar işlikleri, öğretmen evleri, tarlaları, bahçeleri, kümesleri arabalık ve samanlıkları, kooperatifleri, oyun yerleri, kitaplıkları, radyoları, okuma odaları, dinlenme ve eğlenme yerleriyle köy hayatının bütününe sahne olacaklardır. Hele bölge köy okullarında  müteaddit (birçok) sanatlar için modern vasıtalarla teçhiz edilmiş  (donatılmış) işlikler,spor alanları,yüzme havuzları,damızlık hayvan durakları,elektrik santralleri,arılıklar, fidanlıklar, tecrübe tarla ve bahçeleri,tohum istasyonları, sağlık yurtları, çocuk bahçeleri ve oyun yerleri,dinlenme ve eğlenme yurtları, açık tiyatrolar,sergiler,panayırlar, hayvan ve bitki teşhir mahalleri (sergileme yerleri) kurularak bölgeye giren köyler için yeni medeniyetin bütün icaplarına (gereklerine) yer verilecek, böylece  bu uygarlığın nimetlerinden mahrum kalan insanlara onun tadı, onları kandırıncaya kadar ve devamlı olarak tattırılacaktır" (4/145).

Ne var ki Tonguç’un  hayalindeki bu tablo tamamlanamadan  Yücel’le birlikte Tonguç da görevinden ayrılmak zorunda bırakıldı ve kapanış sürecine sokuldu Köy Enstitüleri (1946). Ama o kısacık yaşamlarında başarılanlar; bu tablonun tamamlanacağının, Köy Enstitüleri yoluyla ileride köy-kent ayırımının son bulacağının, belki de gecekondu ve varoşların da önleneceğinin göstergesiydi.

Köyü canlandırmanın koşullarını sıralarken en başta şöyle diyordu Tonguç: "... köylüyü köyden başlayarak ta kamutay’a (parlamentoya) varıncaya kadar devletin bütün şubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflarından (niteliklerinden) başka şart aramaksızın  iştirak ettirmek (katmak) bu suretle devlet işlerini, realiteden (gerçeklerden) kuvvet alan  elemanlarla besleyerek memleketin hakiki (gerçek) bünyesine uygun bir hale getirmek” (1/IV-V)..

Besbelli ki bu, gövdesi köylüden oluşan toplumun bağrından doğacak  demokratik bir devlet özlemiydi.

Tonguç’a göre, “her işte halktan (yüzde 80) köylüden kuvvet al (mak)”, onlara devletin bünyesinde  yer vermek" (1/12); devleti, onun "sırtına bir ahtapot gibi yapışan devlet memurları ile menfi (olumsuz) münevverler (den)/ aydınlardan kurtarmak" (1/8) gerekliydi. “15 yıllık Cumhuriyet devrinin talihsizliğ(ini)” yenmenin temeldeki yolu buydu (1/17).

Kuşkusuz ki bu, demokrasinin yolunu kesen, yönünü saptıran her türden engele karşı "kurtarıcı" çağırma anlayışı ile çelişirdi ve Tonguç "demokrasi için en tehlikeli yaratık" dediği demogogların "toplumu kolayca sömürülecek bir sürü haline " getirmelerine meydan vermemek için aydınların "örgütlenmesi" gerektiğini vurguluyordu (3/696).

Ceyhun Atuf Kansu Tonguç’un ölümünden sonraki bir yazısında ancak toplumun bağrından doğabilecek olan demokratik bir devlet inancını ne güzel dile getirmiştir(5/298-303). Mustafa Kemal " daha Erzurum Kongresi’nde sivilleşmişti.Sivas Kongresi’nde ve TBMM’de  sivil urbalarla kürsüdeydi. Paşa değil sadece Mustafa Kemal’di." diyordu Kansu bu yazısında ve ekliyordu "Enstitüler ile Mustafa Kemal’in uygarlık ve devrim savaşı arasında derin bir bağ vardı. Bu Enstitülerle Mustafa Kemal köye kadar gidiyordu."

TÖS Genel Başkanlığı’na seçilişimin hemen ardından Ankara İlköğretim Müfettişliği’nden alınarak sürgün edildiğim Elazığ’ın Baskil İlçesine bağlı Karagedik Köyü’ne gönderdiği mektubunda "bağrından doğduğun köyün ve Anadolu’nun; senin devrimci,halkçı kişiliğine yeni katkılarda bulunacağına,(...) ortak savaşımızda seni daha da bileyeceğine yürekten inanıyorum" diyen rahmetli Ceyhun Abi sözkonusu yazısını şöyle bağlıyordu: "Türkiye, demokrasinin ve Anayasa’nın devrimci sivil savaşımcılarını bekliyor."

Ceyhun Atuf Kansu’nun bu mektubu ve yazısı, yaşamı boyunca Tonguç’un uğrunda nice savaşımlara imza attığı duygu ve düşünceleriyle tastamam örtüşüyordu...

"Cumhuriyet henüz her işin başına getirebileceği ve kendi malı sayabileceği kuşakları yetiştirememişti."diyordu Tonguç 1938 yılında. "Cumhuriyet dönemi işlerinde oy sahibi olmaya başlayan" Osmanlı’dan kalma aydınlardan, yarı aydınlardan yakınıyordu. İçinde doğup büyüdükleri eğitim ortamı köy olmayan onlar için; "Müthiş(hayranlık uyandıran) bir güç ve esin kaynağı"olan köyün, Anadolu’nun bilinmezlikler dünyası olduğunu vurguluyordu (1/15-17).

Türkiye’nin hümanist kültür değerlerine açılmasında, bunun örgütlenmesi ve uygulamalarında Köy Enstitüleri’ni de kapsayan çok geniş, çok yönlü etkinlikleriyle Türkiye’nin yüzünü ağartan bakanların en önde geleni olarak Yücel de, "biz köyü şehirden ayırırken köylüyü şehirliden ayırmıyoruz, köylüyü şehirlinin daha yüksek gördüğümüz ekonomik, sosyal seviyesine eriştirmek istiyoruz." diyerek (6/384) demokratik sivil yaşamın da toprağa kök salmasında Köy Enstitüleri’nin yaşamsal önemini vurgulamış oluyordu.

Yücel ki ölümünün ardından gözyaşlarıyla yazdığı yazısında "kim ne şekilde taşlarsa taşlasın,Tonguç maarif (eğitim) tarihimizin önemli simaları (kimseleri)arasında(dır). Sıra sıra eğitim bakanları unutulup gidecek, fakat Tonguç kalacaktır " demişti (7/249).  Tonguç’sa Yücel’e yazdığı mektubunda şöyle diyordu: " Her zaman, her türlü şartlar (koşullar) içinde davayı savunmanız sizin adınızı eğitim tarihimize hiç silinmemek üzere geçirecektir." (7/67).

 

KAYNAKLAR

1- İ.Hakkı Tonguç, Canlandırılacak Köy. Remzi Kitabevi 1939

2- İ.Hakkı Tonguç, İlköğretim Kavramı. Remzi Kitabevi 1946

3- İ.Hakkı Tonguç, Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy. 3.Baskı. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yay. 1998

4- İ.Hakkı Tonguç, Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları (1935-1946). Hazılayan: Engin Tonguç. Çağdaş Yayınlar 1976.

5- Çeşitli  Yönleriyle Tonguç. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yay. Ankara 1999.

6- Hasan- li Yücel,  Köy Enstitüleri ve Köy Eğitimi ile İlgili Yazıları- Konuşmaları. 2.Bası. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yay. Eylül 1997.

7-  Tonguç’a Kitap. İmece Yayınları. İst.1961.

 

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.