Hidayet Karakuş Eğitimde Kültür Sanat Olmayınca Ağustos 3004, S.4

Sokakta sallapati yürüyenleri, sağa sola çarpanları gördüğümde bu kişi beden eğitimi dersinden kaçmış, diyorum. Beğenisiz, varsıl görünmesine karşın giysilerindeki uyumsuzluğu gördüğüm birisi, bana resim dersini önemsemeyen, bu yüzden de renk değerlerini kazanamayan öğrencileri düşündürür.  Apartmanda, evinde, arabasında bangır bangır müzik dinleyen, üstelik dinlediği gürültünün müzik olduğunu sananlarla karşılaşınca okullardaki müzik eğitiminin ne işe yaradığını düşünürüm. Hele piyasa müziğine teslim olmuş, birtakım yerlerde sahneye çıkan, arabeskin çeşitlemeleriyle müşterilerini eğlendiren müzik öğretmenleriyle minicik çocukları Arap müziği eşliğinde dans ettiren öğretmenleri gördükçe midem bulanıyor. Çarptığı insandan özür dilemeyen, yere tükürdüğünde rahatsız olmayan, sokakta uzaktan uzağa bağıran; başkalarının rahatsız olacağını düşünmeden, kendisinin çirkinleştiğini görmeden ana avrat söven; yalan söylemeyi, başkalarını kandırmayı beceri sayan insanlar bu eğitim dizgesinin ürünü. Burnunu sildiği kağıt mendili arabasından dışarı savuran da okullarımızda okumuştur; ağzında bir sakızla durmadan geviş getiren kişi de... 

Örnekler çoğaltılabilir. Okullarda, eğitim dışlanmış; ne pahasına olursa olsun öğretim   amaçlanmıştır. Bütün bunlar bunun sonucudur.

Her birey değerlidir; her bireyin ilgisi, yeteneği doğrultusunda bilgi, beceri kazanma hakkı vardır. Her bireyin kazandığı bilgilerle, becerilerle toplumuna, insanlığa vereceği değerler, güzellikler olacaktır. Bu değerlerin, güzelliklerin kazanılması sürecine eğitim diyoruz ama ülkemizde adına eğitim dediğimiz süreç, hem yalnızca öğretimi amaçlar olmuş hem çağcıl bilimsel bilgileri ezber düzeyinden öte götürememiştir. Bu yüzden de eğitim bugün açmazdadır. Ülkeye üreten değil tüketen, düşünen değil ezbere konuşan bireyler yetiştirmiştir. Bu iki boyutlu bir kayıptır. Bireysel anlamda yeterli bilgi beceriden yoksun insanın ülkeye yük olması açısından kayıptır; ülke, yaşamının en verimli çağındaki insanın enerjisinden yoksun bırakıldığı için kayıptır. 

Bilgi her zaman edinilebilir ama doğru, güzel alışkanlıklar ancak eğitim sürecinde kazanılır.

Bu bağlamda bugünkü eğitim öğretim sürecinin pek çoğumuzun bildiği temel yanlışlarını, bu açmazın temel nedenlerini saymakta yarar vardır:

1- Bugün eğitim büyük ölçüde bilimsel donanımıyla okuyan, araştıran, aydınlanmacı, bilimsel görüşün, sanatsal inceliklerin tadını bilen öğretmen yetiştiren kurumlardan, öğretmen okullarından yoksundur. Açmazların kaynaklarından biri budur.

2- Eğitim, bugün eğitim sözcüğünün anlamından uzak; teknik bir düzeye indirgenmiş; yalnızca Amerikan buluşu "test"leri başarmaya göre düzenlenmiştir.

3- Eğitim, bugün toplumu bir yabancı dili, özellikle ‹ngilizce’yi öğrenmeye koşullamıştır. Bu durum, anadilini doğru dürüst konuşamayan, yazamayan yabancı dili kutsayan bireyler yetiştirmiştir. Bunun sonucu ülke olma, ulus olma, birlikte yaşama coşkusu yitirilmiştir.

4- Bu düzenleme içinde; çocuğun bireysel ayrımlarının görülmesi, yeteneklerinin geliştirilmesi, yaşama uygun beceriler kazanması göz ardı edilmiştir.

5- Okuma kavramından bugün yalnızca diploma kazanma anlaşılmaktadır. Yüzeysel okumalarla bile ilgilenilmemekte, dahası okullarda öğrenim gören öğrencilerin büyük bir bölümünde  "kitap okuma" gereksiz zaman kaybı olarak algılanmaktadır. 

6- Kültür, sanat, felsefe, bilimsel bakış eğitim sürecinden dışlanmıştır.

7- Bu nedenle, milyonlarca çocuğumuz bir yarış atına döndürülmüş, kendini, çevresini, yurdunu düşünemez kılınmıştır.

8- Bu, çocuğun çocukluğunu, insanlığını yaşayamaması;  insanlığın erdemlerini tanımamasına neden olmaktadır.

9- Sınavlarda başarısız sayılan çocuklarımızın ruh sağlığı bozulmakta, yaşamın başka alanlarına göre de hazırlanmadığından toplumda yalnızca tüketen; üretmeden,  çalışmadan yaşayan; emeksizce, kısa sürede varsıllaşmak isteyen, işe yaramaz bireyler çoğalmıştır; çoğalmaktadır. Bu gençler, hem ezik hem suç işlemeye hazır birer bombaya dönüşmektedir. Bu durum, toplumsal cinneti arttırmaktadır.

10- Eğitim, devletin sırtında yük görülmekte, devlete egemen olanların, onların yönlendirdiği yöneticilerin uzun erimli çıkarlarına uygun olarak her an kapıda bekleyen ucuz emekle bir dilim ekmek için çalışacak  işsizler yığını yaratılmakta; uygar ülkelerdeki devletin eğitime verdiği destek bizde gittikçe azalmakta; özelleştirmeyle sorunların çözüleceği sanılmaktadır. 

11- Yoksul halk çocuklarının, işçi, köylü, gecekondu çocuklarının okutulması birtakım karanlık amaçlı "cemaatlerin" ilgisine bırakılmaktadır. Bu çocuklar için devlet, yardımı hayırseverlerden beklemektedir. 

12-  Devlet, okul sayısı, derslik sayısı yetersizken, hala 10.000’i aşkın köyde okul, öğretmen yokken büyük çoğunluğun çocuklarını değil, mutlu azınlığın çocuklarını gözeterek özel okullar için vergi bağışıklıkları düşünmekte, özel okullara krediler vermektedir.

13- Okullarda yukarıda belirtilen nedenlerle bilimsel eğitim yerine ortaçağın hurafelere, yanlış inançlara dayalı ilkel toplumlara özgü anlayışlar geliştirilmektedir. Öğretim Birliği Yasası, görmezden gelinmekte, herkes istediği eğitimi versin anlayışıyla sözde özgür bir ortam yaratılmakta; bir toplumu bir arada tutan değerlerin parçalanması, birlikte yaşama koşullarının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Bu da 1947’den sonra ABD’den alınan Marshall yardımından sonra Türkiye’ye getirilen Amerikalı eğitim uzmanlarının; 1948’de açılan ilk ‹mam-Hatip Okulları’nın sonrasında gelişen iki başlı öğretimin yarattığı bir durumdur. Bu iki olgunun birbirini izlemesi sömürgecilerin nasıl uzun erimli planlarla ülkeleri kıskaca aldıklarını göstermesi bakımından ilginçtir. Devleti yönetenlerin bu ülkenin öğretmenlerini düşman, yabancı bir devletin gönderdiği eğitimcileri dost bellemesindeki çarpıklığın adını siz koyun.

14- Bütün bunların sonucu bugün hala toplumun % 20’si okuma yazmadan yoksundur. Okuma yazma bilenlerin de % 96’sının çarşı pazarda etiket ya da tabeladan başka bir şey okumadıkları biliniyor. Bu nedenle bilimsel bilgiler yurttaşlarla paylaşılamamaktadır. Bu durum "Bilginin bittiği yerde, inanç başlar" diyen düşünürü haklı çıkarmakta; yanlış inançların ortamını hazırlamaktadır.

Bunlar çıplak gözle herkesin görebileceği nedenlerdir. Bu nedenlerin tersine döndürülmesi, eğitim dizgesinde önce eğitimin amaçlanması; öğretimin olanaklarının arttırılıp kaynak kişilerden deneylere, yaparak yaşayarak öğrenmeden araştırma yöntemlerine değin her çağda geçerli, her çağda eğitimin temel ilkesi olmuş değerleri okullarımızda uygulamak, geliştirmek olmalı işimiz. 

Son elli yıldır bilinçle rayından çıkarılan eğitimin eğitimsizliğe döndürülmesinin bedelini toplumca ödüyoruz, ödemeye devam edeceğiz. Eğitimsizliğin sakıncaları topluma katlanarak yansır. Sözgelimi sınıftaki bir yanlış aynı anda kırk yanlışa, okul bahçesinde seksen, toplumda sayısı tutulamayacak yanlışlara ulaşır. Oysa eğitim en küçük bir yanlışın bile peşine düşme işidir. Hiç yanlışsız eğitim mümkün müdür? Sürekli değişen dünya, sürekli değişen insan demektir. Bu yüzden de böylesi yanlışsız bir eğitim de mümkün değildir, yanlışsız bir insan da. Öyleyse nedir eğitimin derdi? ‹nsanın evrensel doğrularla bütünleşerek hem kendi iç güzelliklerini çoğaltması, doğru düşünmenin, güzel düşünmenin yollarını keşfetmesi, hem kendini tanıması, birey olmanın önemini kavraması eğitimin derdidir.

Bu ereklere de ancak kişinin yaşadıklarını, ruhsal gelgitlerini anlatabildiği resimlerle, müziklerle, şiirle, öyküyle, oyunla varılabildiğini çağcıl dünya çoktan öğrendi; yaşama geçirdi. 

Eğitimin temelinde, temel yöntemlerinde okuma olmalıdır. Hangi sanat dalını alırsanız alın, hangi bilimsel bilgiyi düşünürseniz düşünün yolunuz sözcüklerden, kavramlardan geçer. Bu sözcükleri, kavramları öğrenmek, yaşamsal değerlerini kavramak ancak okumakla olur. Yaşamın ‘binbir’ yüzü vardır. Çocuğun yaşamı tanıması; içsel, bedensel güzellikler kazanması; bu güzellikleri çevresine yayması düşünebilmesiyle, koşullara uygun tasarıları geliştirebilmesiyle gerçekleşebilir. Düşünebilmek için bilgiye yani sözcüklere, kavramlara gereksinimi vardır. Durumlara ilişkin sorular üretmek de düşünmenin önemli bir parçasıdır.

Öyleyse çocuk aileden başlayan okumaların içinde kendini bulmalı, kendini anlatmayı öğrenmelidir. Gerisi kendiliğinden gelecektir.

Bugün eğitimde sular tersine akıyor. Bilime aykırı, insafa aykırı, kültürel, sanatsal birikimlerimize aykırı bir gidişte kuşaklar harcanıyor. Bu akışı tersine çevirmek zaman alacak ama başka umarımız da yok. Başarmak zorundayız. Bu yüzden çağcıl eğitim imecesini çoğaltmak; yaygınlaştırmak; bilimsel bilgileri ezberlenecek sure sanan eğitim yöneticilerinin karşısında bilimle, bilgiyle demokratik baskı oluşturmak zorunluluğundayız. Elimizde güç yok diye seyirci olamayız.

 

Kısaca YKKED

“Bizler, Cumhuriyetimizin en önemli eğitim projesi olan Köy Enstitüsü çıkışlılarının, kurucularının, çalışanlarının yakınları olarak yan yana gelip.